Osmanlılar Zamanında Çanakkale Boğazı Yöresi ve Çanakkale Savaşları
Giriş
Çanakkale Boğazı ve çevresi, tarih boyunca stratejik konumu ve doğal özellikleri nedeniyle hem Osmanlı Devleti hem de diğer büyük güçler için hayati bir önem taşımıştır. Bu makalede, 14. yüzyıldan başlayarak Osmanlıların boğazı ele geçirme çabaları, savunma stratejileri, denizcilik faaliyetleri ve nihayetinde Birinci Dünya Savaşı’nın kaderini değiştiren Çanakkale Savaşları incelenmektedir.
Osmanlı Dönemi’nde Çanakkale Boğazı ve Yöresinin Önemi
İlk Girişimler ve Fetihler
1345 yılında Orhan Gazi, Biga Yarımadası’nda egemen olan Karesi Beyliği’nin yönetimini sona erdirerek topraklarının büyük bir kısmını ele geçirmiş; ancak, Çanakkale Boğazı henüz tam anlamıyla kontrol altına alınamamıştır. Boğaz kıyıları, 1. Murat’ın 1362’de tahta çıkmasıyla Osmanlıların eline geçmiş; bu dönemde Osmanlılar, hem yağma faaliyetleri hem de Bizans’a yardım amacıyla boğazı kullanmışlardır. Örneğin, 1353’te Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa, Bizans İmparatoru Kantakuzenos’a yardım etmek üzere Çanakkale Boğazını geçip Edirne’ye ulaşmış; dönüş yolunda Gelibolu’nun kuzeyinde 3000 kişilik bir güç bırakmıştır. 1354 ve 1356’daki geçişler, bölgenin Anadolu kıyısında fethedilen diğer yerlerin de alınmasını sağlamıştır.
Savunma ve İlk Tehditler
Osmanlılar, boğazın stratejik önemini kavrayarak bölgede deniz ve kara üzerinde birçok çatışmaya sahne olmuştur. 1366’da Papa’nın düzenlediği bir haçlı seferi sırasında gelen haçlı donanması, Gelibolu’yu ele geçirip Bizans’a teslim etmiş; ancak 1367’de 1. Murat’ın başlattığı kuşatma ile yeniden el konulmuştur. Yıldırım Beyazıt’ın 1390’daki hamlesiyle, Boğaz’ın korunması için ilk savunma örgütü kurulmuş; Gelibolu Kalesi güçlendirilmiş, tersane faaliyetleri başlamış ve bölge deniz üssüne dönüştürülmüştür.
Denizcilik ve Stratejik Gelişmeler
Fatih Sultan Mehmet ve Savunma Harekâtları
Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’un kuşatması sırasında boğazı savunmak amacıyla, 1463’te Çanakkale’nin en dar noktasında Kilitbahir ile birlikte iki kale inşa ettirmiştir. Bu yapılar, boğazın korunması ve Bizans’ın destek bekleyen deniz kuvvetlerine karşı bir engel oluşturmuştur.
Osmanlı Denizciliğinde Büyük İsimler
1533’te İstanbul’a gelen ve Padişah Kanuni Sultan Süleyman tarafından Beylerbeyi ünvanı verilen ünlü Osmanlı amirali Barbaros Hayrettin Paşa, Gelibolu kaptanlığı görevine getirilmiştir. Çanakkale Boğazı, Girit Savaşları sırasında 1647’de Venedik donanmasının saldırılarına maruz kalmış; ancak, Osmanlı donanması uzun süren mücadelelerin ardından 1657’de Köprülü Mehmet Paşa komutasındaki birliklerle boğazı temizlemeyi başarmıştır. 1717’de ise Osmanlı, Bozcaada önlerinde Venedik’i yenerek deniz kontrolünü yeniden sağlamıştır. 1770 yılında Cezayirli Hasan Paşa’nın Rus donanmasını yenerek Limni Adası’nı kurtarması, boğazın uluslararası alanda ne denli önemli hale geldiğinin göstergesidir.
Uluslararası Antlaşmalar
1841’de imzalanan Londra Boğazlar Sözleşmesi ile Osmanlı Devleti, barış zamanında yabancı savaş gemilerinin boğazlardan geçişini yasaklama geleneğini uluslararası bir taahhütte teminat altına almış; böylece boğazların hukuksal statüsü Osmanlı yetkilerinin ötesine taşınarak uluslararası anlaşmalara bağlanmıştır. Bu durum, Montrö Sözleşmesi’ne kadar devam etmiştir.
Çanakkale Savaşları: Birinci Dünya Savaşı’nın Dönüm Noktası
Savaşın Başlangıcı ve Deniz Muharebeleri
Birinci Dünya Savaşı’nın önemli cephelerinden biri haline gelen Çanakkale Savaşları, 3 Kasım 1914’te İngiliz ve Fransız donanmalarının boğazın dış tabyalarını yoğun top ateşi altında açmasıyla başlamıştır. Bu bombardıman, özellikle Seddülbahir tabyasına ağır hasar vererek, çatışmaların fitilini ateşlemiştir. 1915’in ilk aylarında denizaltı saldırıları ve topçu atışları devam etmiş, örneğin 13 Aralık 1914’te bir denizaltı, Türk zırhlısı Mesudiye’ye torpille saldırmış, aynı zamanda düşman donanması Gökçeada ve Bozcaada’daki üslerde hazırlıklarını sürdürmüştür.
19 Şubat ve 25 Şubat 1915 tarihlerinde dış tabyaların yoğun top atışlarına maruz kalması, iç hatların ele geçirilmesi için planlanan saldırılar, 18 Mart 1915’te de yeni bir büyük saldırıya sahne olmuştur. 506 büyük topun savunduğu Türk tabyaları, 7 saat süren çatışma sonunda düşman donanmasının geri çekilmesine neden olmuştur.
Kara Çıkarmaları ve Mustafa Kemal’in Direnişi
Denizden geçişin imkansızlığının anlaşılmasının ardından, düşman kuvvetleri 25 Nisan 1915’te Gelibolu yarımadasında ve Anadolu yakasında çıkarmalar başlatmıştır. Bu çıkarmalar kapsamında, Arıburnu, Seddülbahir ve Kumkale bölgelerinde İngiliz, Fransız ve Anzak birlikleri karaya çıkarak mevzilere yerleşmiş; ancak Türk savunması, dar cephelerde binlerce askerin kıyasıya mücadelesiyle karşılık vermiştir.
Çıkarmaların başladığı esnada Gelibolu’da bulunan 19. Tümen komutanı Yarbay Mustafa Kemal Atatürk, harekete geçerek kritik bir direnişi başlatmıştır. Kocaçimen’den hareket eden Mustafa Kemal, düşmanın ilerleyişini engellemek amacıyla, “Düşmandan kaçılmaz, cephanemiz yok; süngümüz var ya!” sözleriyle askerlerine moral aşılamış; bu kararlı tutum, Çanakkale Savaşları’nın seyrini değiştiren en önemli dönüm noktalarından biri olmuştur.
Özellikle 57. Piyade Alayı’nın, “taarruz emretmiyorum; ölmeyi emrediyorum” şeklindeki emri doğrultusunda sergilediği mücadele, Türk askerinin ruh kuvvetini ve kahramanlığını gözler önüne sermiştir. İngiliz ve Fransız kuvvetlerinin gece boyunca süren çıkartmaları, Türk savunmasının başarılı karşı saldırıları ile püskürtülmüş; 27 Nisan’da genel bir karşı saldırı düzenlenmiştir.
Siper Savaşları ve Savaşın Seyri
Mayıs ayı itibarıyla Türk kuvvetleri, düşmanı denize dökmek için çeşitli harekâtlar düzenlemiş; ancak elde kalıcı bir zafer sağlanamamıştır. Mustafa Kemal, 5 Mayıs 1915’te albaylığa yükseltilmiş; sonraki haftalarda, İkinci ve Üçüncü Kirte Savaşları sırasında da düşman saldırıları püskürtülmüştür. Ağustos ayında ise Anafartalar ve Conkbayırı zaferleriyle Türk savunması yeniden perçinlenmiş; iki taraf arasındaki çatışmalar siper savaşlarına evrilmiştir.
1915 sonlarına doğru, Gelibolu yarımadasındaki çatışmalar yavaşlamış; 6 Aralık 1915 ve 8-9 Ocak 1916 tarihlerinde düşman kuvvetleri, mevzilerden çekilerek savaşı sona erdirmiştir.
Sonuç
Türk Ordusu, Çanakkale’de yarım milyona yakın bir düşman kuvvetine karşı gösterdiği dirençle, müttefikleri Almanya’ya büyük destek sağlarken, Birinci Dünya Savaşı’nın seyrini belirleyen ve Rus Çarlığı’nın çökmesinde önemli rol oynayan tarihi bir başarıya imza atmıştır. Karma bir yönetim, kısıtlı cephanelik ve zorlu koşullar altında yürütülen bu savaşlar neticesinde Türkler 253.000 kayıp verirken, düşman tarafında da ağır kayıplar yaşanmıştır. Yaklaşık 2.5 yıl sonra, 30 Ekim 1918’de Limni Adası Mondros Limanı’nda imzalanan Mondros Mütarekesi, Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında savaşın resmi sonunu getirmiştir.
Bu mücadele, hem Türk hem de dünya tarihinde "Çanakkale Savaşları" olarak adlandırılan ve benzeri az rastlanan bir direniş örneği olarak hafızalara kazınmıştır.
Kaynak:
MTA Genel Müdürlüğü Yerbilimleri ve Kültür Serisi 1996 No:1 – Biga ve Gelibolu Yarımadaları ile Gökçeada, Bozcaada ve Tavşan Adalarının Jeolojik, Arkeolojik ve Tarihi Özellikleri
Dr. Tuncay Ercan
Açıklama:
Bu sayfa , MTA Genel Müdürlüğü Yerbilimleri ve Kültür Serisi 1996 No:1 – Biga ve Gelibolu Yarımadaları ile Gökçeada, Bozcaada ve Tavşan Adalarının Jeolojik, Arkeolojik ve Tarihi Özellikleri Dr. Tuncay Ercan kitabındaki bilgiler korunarak hazırlanmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder